Mustafa Okumuş - Dişli Kasabası - 07/07/2013,22:09:10
İsrafsız Ramazan
ikigunbirdegil (gunluk@2g1d.com)Schedule cleanup 12:40 AM Newsletters
To: mustafaokumus2@hotmail.com
7 Temmuz 2013 28 Şaban 1434
İsrafsız Ramazan
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…Gereksiz yere saçıp savurma. Zîrâ böylesine saçıp savuranlar, şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İsrâ, 26-27)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İktisatlı davranıp israftan uzak duranlar, kimseye muhtaç olmazlar.” (İbn-i Hanbel, I, 447)
Peygamber Efendimiz (sav), yeme-içmede uyulması gereken ölçüyü ve bunun sıhhat üzerindeki büyük tesirini ne güzel hulâsa etmişlerdir:
“Hiçbir insan, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın!” (Tirmizî, Zühd, 47)
Asr-ı saâdetteki şu hâdise de, yeme-içmede bu nebevî düsturlara riâyetin bereketini ne güzel ifade etmektedir:
İskenderiye Mukavkısı, Peygamber Efendimiz’e pek çok hediye ile birlikte bir de doktor göndermişti. Efendimiz (as), doktora:
“−Âilenin yanına dönebilirsin. Çünkü biz acıkmadıkça yemeyen bir kavmiz. Yediğimiz zaman da doyuncaya kadar yemeyiz.” buyurdu. (Halebî, İnsânu’l-Uyûn, III, 299)
İşte bu nebevî beyanlar, asrımızdaki aşırı tüketim furyasının ve israf çılgınlığının yol açtığı birçok hastalıkların tedâvî reçetesini ihtivâ etmektedir. (Osman Nûri Topbaş, Öyle Bir Rahmet ki, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
Mısır’da geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde %51.73 oranında oy olarak Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmıştır.
Bu darbe Muhammed Mursi’nin şahsına karşı değil Mısır halkının iradesine karşı işletilen bir süreçtir.
Varlık sebebi ülke güvenliği olan silahlı kuvvetler İslam coğrafyasında alışılageldik bir oyunun bir kez daha enstrümanı olmaktan kaçınmamışlardır.
Mısır Ordusu halkın seçimlerde gösterdiği irade beyanına rağmen kendi halkına karşı bir tavır ortaya koyarak yönetime el koymuştur.
Bu hukuksal hiçbir dayanağı olmayan ve ordunun elindeki silahların potansiyel imha gücünü bizzat halkın iradesine karşı kullanmasıyla ortaya çıkan kabul edilemez bir durumdur.
Halkın iradesine rağmen ordunun cumhurbaşkanı atama yetkisi yoktur. Halkın iradesine rağmen ordunun hükümet oluşturma yetkisi yoktur.
Bir kısık muhalefetin seçimlerle iş başına gelmiş yönetimin bir darbe ile görevden uzaklaştırılmasını desteklemesi ise bir acizliktir.
Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin muhalefete bir mutabakat hükümeti kurma çağrısında da bulunmuş olmasına karşın sürecin bu şekilde işletilmesi ırkçı emperyalizmin beklentilerine cevap verebilmek içindir.
Değerli Basın Mensupları,
Genelde İslam coğrafyasının birçok yerinde özelde Mısır’da yaşanan kaos ortamı Büyük Ortadoğu Projesinin işletilmesidir. Irak’ta, Suriye’de ya da İslam coğrafyasının bir başka ülkesinde yaşanılan kaos ortamı, gerilimler ve çatışmalar münferit birer olay olarak değerlendirilemez.
Mısır maalesef Batı Kulübünde yer alma sevdası içresinde olan bizim ülkemizin yöneticilerinin izlediği yanlış politikalar ve yönlendirmelerin etkisinde kalarak yalnızlığa itilmiştir. ABD’nin kuyruğunda dolaşan bir takım körfez ülkelerinin ya da petrol krallıklarının Mısır halkının iradesine sahip çıkılmasını sağlayacak yaptırımları mümkün değildir.
ABD, AB ve ırkçı emperyalizmin distribütörü olan diğer ülkeler Arap Baharı denilen süreçte Mısır’a dost görürken Mısır’ı hem ekonomik açıdan faizci küresel sisteme entegre etmeye çalışmışlar, hem de dış politikada da farklı Müslüman ülkelerle cepheleşmeye itmek için uğraşmışlardır. Aynı ülkeler şimdi olup bitenler karşısında sessiz kalmayı tercih etmişlerdir.
Bölgede yaşanılan gelişmelere baktığımızda ırkçı emperyalizm Müslümanların yaşadığı ülkeleri hem birbirlerine karşıt cepheler haline getirirken hem de o ülkelerin her birinde mezhepsel ve etnik farklılıkları kullanarak iç savaşa uygun bir ortam oluşturulmuştur.
Bu çatışma ve gerilim ortamının etnik kökeni ve mezhebi ne olursa olsun İslam coğrafyasında yaşayan hiçbir insana fayda getirmeyeceği açıktır.
İslam Ülkelerinde yaşayan halkın ırkçı emperyalizmin demokrasi, özgürlük, insan hakları kavramlarının ardına gizlenerek yaptığı bir takım ayartmaları algılayamamaları sonucu şiddet içeren olaylara yönelmelerinin kendilerine bir fayda getirmeyeceği de açıktır.
Değerleri Basın Mensupları,
Hangi renkten, ırktan ya da dil grubundan olursa olsun Müslümanların ve İslam Ülkelerinin ırkçı emperyalizmin tasallutundan kurtulmaları için kendi başlarına hareket etmek yerine birlik içerisinde olmaları gerekmektedir.
ABD, AB ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda her türlü işbirliğine açık sivil ya da askeri yönetimlerin bu coğrafyaya huzur getirmesi mümkün değildir.
İslam coğrafyasında yaşayan etnik ya da mezhepsel topluluklar karşıtlık ve çatışmaya değil, etkileşim ve onarıma dayalı bir yöntem geliştirmelidirler. Aksi halde akan kan ve dökülen gözyaşı Siyonizmin Büyük İsrail Projesini besler.
Irkçı emperyalizmin sapkın değerlerinin taşeronluğunu yapan liberallerin ve ılımlı İslam savunucularının kanatları altında bölgenin huzura kavuşamayacağı ortadadır.
Türkiye bölge ülkelerine laiklik çağrısı yerine kardeşlik çağrısı yapsaydı ve D-8’i daha etkin bir konuma getirmenin gayreti içerisinde olsaydı ABD, AB ve İsrail bölgeye bu kadar rahat müdahil olamazdı ve Mısır’da böyle bir süreç yaşanmazdı.
Özelde Mısır halkı, genelde İslam coğrafyasındaki tüm halklar, siyasi oluşumlar, sivil toplum kuruluşları ve ülke halklarının birer parçası olan silahlı kuvvetler mensupları sağduyu ile hareket etmeliler. Bir insanın haksız yere ölümüne sebep olmanın hesabını kimse veremez.
Özelde Mısır’da genelde İslam coğrafyasındaki tüm Müslüman toplulukları ümmet olmanın şuuru ile hareket etmeye davet ediyoruz. Etnik ve mezhepsel çatışmalardan, gücü ve kuvveti hakkın üstünlüğünün önünde gören davranışlardan uzak durmaya çağırıyoruz. Mısır’da seçim sürecini işletebilmek ve normalleşmeyi sağlayabilmek için Mursi’nin teklifi olan Milli Mutabakat Hükümeti’nin kurulması acil çıkış yoludur.
Değerli Basın Mensupları,
Yeryüzünde tüm insanların yaşama hakkını, inanç ve düşünce özgürlüğünü, mülkiyet edinme hakkını, aile değerlerini teminat altına alan; işkence ve baskının her türlüsüne karşı çıkan ve hakkı üstün tutan bir anlayışa ihtiyaç vardır. Bu anlayışla hem İslam coğrafyasında hem de dünyada yeniden tesis edilebilecek bir barış ortamı hem Müslümanların hem de farklı dinlere mensup insanların birlikte yaşayabilmesinin yegâne yoludur.
MEVLÜT ÜYÜMEZ
Anadolu Gençlik Derneği
Afyonkarahisar Şb. Başkanı
selçuk guvenir - eski bir İStanbul dan - 24/06/2013,17:05:19
GİDENLERE
Sabahın er vaktinde
Aldı öğününü çıktı evinden
Derdi ekmek parası
Ecel durdu yolunda
Alnına yazıldı bir yazı
Bahane kiraz dı
Bu zalım yollar
Dişli min ciğerini yaktı
Üç ana bir fidan
Yaktı gittiler buradan
Selçuk der ki kalanlara
Sabır versin Yaradan
Mustafa Okumuş - Dişli Kasabası - 17/05/2013,08:13:57
17 Mayıs 2013 7 Recep 1434
Toprak Gibi Mütevâzî Ol!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman, 1
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez” (Müslim, Îmân, 147-149; Tirmizî, Birr, 61/199
Ebû Zer (ra)’den rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu:
“Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için elîm (can yakıcı) bir azap vardır.”
Râvî dedi ki:
Rasûlullah (sav) bu cümleyi üç kere tekrarladı. Sonra Ebû Zer (ra):
“–O hâlde bu kimseler tam bir mahrumiyete ve hüsrana uğramışlardır. Onlar kimlerdir, ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordu.
Rasûl-i Ekrem (sav) de:
“–Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek ticaret malını iyi bir fiyata satmaya çalışandır” cevabını verdi. (Müslim, Îmân, 171. Ebû Dâvûd, Libâs, 25/4087; Tirmizî, Büyû’, 5/1211; Nesâî, Zekât, 69; Büyû’, 5; Zînet, 103; İbn-i Mâce, Ticârât, 30)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
eş-Şehîd: Hiçbir şey kendisine gizli olmayıp her şeye şâhit olan, her zaman ve her yerde hazır olan, ahirette de herkese halini bildirecek olan zat demektir.
Kısa Günün Kârı
Hz. Mevlânâ der ki:
“Bahar mevsiminde bir taş yeşerir mi? Toprak gibi mütevâzî ol ki senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin!..”
Lügatçe
mütevâzî: Alçakgönüllü.
râvî: Rivayet eden, söyleyen, hikâye eden, anlatan.
"İki Gün Bir Değil" mail servisi bir ALTINOLUK hizmetidir.
www.2g1d.com
Hergün düzenli olarak gönderdiğimiz maillerimizin önemsiz kutunuza düşmemesi ve ya ulaşmaması sorununu önlemek için lütfen gunluk@2g1d.com mail adresimizi adres defterinize ekleyiniz. Nasıl yapıldığını öğrenmek içinTıklayınız.
Bu mail düzgün bir şekilde görüntülenmiyorsa lütfen tıklayınız
Bir daha mail gönderilmesini istemiyorsanız lütfen tıklayınız.
Duanız kabul, ameliniz makbul hizmetiniz daim olsun. Saadetiniz kaim olsun. Kandiliniz kutlu olsun.
veysel aksoy - istanbul - 16/05/2013,15:05:47
Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur. KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN...
hatice tekeş - İSTANBUL - 12/05/2013,18:07:38
Anneler Günü
ölüm denilen şeyin yüzü soğuk gelmiyor artık...
Öyle ucuzlamış ki can pazarı; ölen masum çocuklar, evet çocuklar,
minicik ellerinde kan ölüme rağmen gözlerindeki umut, nur yüzlerindeki acı tebessüm...
Güzel günler beklerken; aniden gelen kalleş bir ölüm...Onlar bile acıtmıyor mu içimizi.
Küçücük benlere sıkılan kurşun günahsız kalpleri korkuyla çarparken onlara bunu yapan namertten ne farkımız kaldı acımıyorsa için. Ağlamak yetmiyor bazen
hele yazık demek hiç çare değil dertlerine. El uzatmak gerekir kan bulaşmış küçük ellere. Onun kadar yürekli olabilir misin? Ona yardım için. Yoksa rahatın biraz bozulur diye şüpen mi var içinde. Bazen küçücük bir eli tutmak kocamak bir yürek ister. Bu yürek var mı bizde? Bir ana ki; yavrusu can çekişirken kucağında sığar mı sizce dünyaya Yürek bin parçaya bölünmez mi o yaşar mı yavrusu ölürken. Ana sevgi şefkat merhamet demek. Bazen de yavrun kucağında ölürken bir o kadar dayanıklı olmak demek. Dünyaya sığmazken küçük bir elde can bulmak demek. Ama bir şeyler yapmak gerek. Birlik olmak... Küçücük kalpler korkuyla atmasın. minik ellere kan bulaşmasın .İlla birileri ölecekse bu masum bir çocuk olmasın....
selçuk guvenir - eski bir İStanbul dan - 03/05/2013,22:23:59
Mazideki zaferlerden kalmadı bir iz;
Döktüğünüz kanlar oldu bir deniz…
Bir gün elbet yeni baştan birleştiririz:
Türkmen, Kırgız, Uygur, Başkurt, Özbek, Kazağı.
TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN
Mustafa Okumuş - Dişli Kasabası - 03/05/2013,08:55:54
Kul Hakkına Riâyet
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret hâli müstesnâ, mallarınızı bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin…” (Nisâ, 29)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevâbıyla gelir. Fakat şuna sövdüğü, buna zinâ isnâd edip iftirâda bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevâbı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sâhiplerinin günahları kendisine yükletilir ve neticede cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâmet, 2; Ahmed, II, 303, 324, 372)
Kul hakkı yemenin, âhiretteki acıklı âkıbetini haber veren Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir kısım insanlar, Allâh’ın mülkünden haksız bir sûrette mal elde etmeye girişirler. Hâlbuki bu, kıyâmet günü onlara bir ateştir, başka bir şey değil.” (Buhârî, Humus, 7)
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel, o kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktârınca sevaplarından alınır, (hak sâhibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk 4
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Ğafûr: Kulların günahlarını affederek örten, suçlarından ve hatalarından vazgeçip bağışlayan, mağfireti çok, af edişi sonsuz olan demektir.
Kısa Günün Kârı
İnsanın hayatta hak ve hukûkuna en fazla titizlik göstermesi gerekenler ise, en yakınlarından başlayarak anne-babası, âilesi, hısım-akrabâsı, konu-komşusu, beşerî münâsebetlerde bulunduğu herkes, hattâ kendisiyle bir şekilde ilgisi bulunan bütün mahlûkattır.
“… Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı Allah’larından ayırmak için başka ne yapılabilir!...” Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton Çanakkale ruhundan böyle bahsediyordu.
Yine Beşinci Osmanlı Ordusu Kumandanı Mareşal Liman von Sanders şu cümlelerle Çanakkale destanını ifade etmiştir:
“Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türk’lerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırığından yapılmış çorba en önemli yemekleriydi; sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarda yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı… Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvî bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha göremedim” demiştir. (Mehmed Niyazi Çanakkale Mahşeri, Ötüken Yayınları)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muğnî: Kullarından dilediğini zengin kılan demektir.
Kısa Günün Kârı
Merhum Mehmed Akif ne güzel ifâde eder:
Ey şehîd oğlu şehîd! İsteme benden makber;
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!..
Çanakkale Zaferinde şehid olan “İsimsiz Kahramanlarımızın” ruhlarına bir Fatiha okuyalım.
Mustafa Okumuş - Dişli Kasabası - 01/03/2013,10:05:20
Mü’minler Kardeştirler!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
"Mü'minler ancak kardeştirler..." (Hucurât, 10)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terketmesi helâl değildir." (Buhârî, Edeb 57, 58, 62; Müslim, Birr 23, 24, 28, 30-32.)
Ortak vasıfları ve temel görevleri Allah'a kul olmaktan ibâret olan müslümanlar, bu vasıflarını korumak ve görevlerini yerine getirmek için bazı noktalara özel ihtimam göstermek zorundadırlar. Bu noktaların başında "kardeşlik" kavramına ters düşecek duygulara kapılmamak, öylesi davranışlarda bulunmamak gelir.
Buğz: Sevgisizlik, birilerine karşı içinden kin ve nefret duymak, düşmanlık beslemek demektir. Bu sebeple de bir müslümanın bir başka müslümana buğzetmesi, her şeyden önce kardeşlik kavramına ve duygusuna ters düşer. Ancak buğz, tamamen dini kaygılar sebebiyle ve Allah rızâsı için olursa, o zaman sakıncalı olmaktan çıkar ve olumlu bir anlam kazanır.
Haset: Başkasının sahip bulunduğu maddî mânevî bir değerin onun elinden çıkmasını istemek demek olan haset, dilimizde kıskançlık kelimesiyle karşılanmaktadır. Bu mânada müslümanların birbirlerini kıskanmaları, çekememeleri, her birinin yekdiğerinin imkânlarında, malında, mülkünde, mevki ve makamında gözü olması, önce kardeşlik hukukuna sığmaz, sonra da toplumda emniyet ve güven bırakmaz. Aslında iyice tetkik edilecek olursa, hasedin temelinde ilâhî takdir ve taksime itiraz etmek niyet ve anlamının bulunduğu görülecektir. Hasedin yasaklanmasının belki asıl sebebi de budur.
Kıskançlık ve çekememezliğin ilk ve asıl zararı, bu duyguya sahip olanlaradır. Başkalarında bulunan nimetlerin onlarda kalmakla beraber, bir benzerinin de kendisine verilmesini istemek, arzu etmek yasak değildir. Bu tür duyguya gıpta ve imrenme denir. Gıpta, güzelliklerin artmasını temenni etmek anlamı taşır.
Sırt çevirme: Buğz ve haset birer duygu idi. Sırt çevirmek ise, bu duygulara dayalı olarak, düşmanlık olsun diye müslümanlara arkasını dönme, görüşüp konuşmama, onlardan kopma demektir ve bu bir davranıştır. Müslümanların birbirlerine arka vermeleri, destek çıkmaları gerekirken, birbirlerine sırt dönmeye kalkışmaları, elbette "kardeşlik"le bağdaşmaz. O yüzden de yasaklanmıştır.
İlişki kesme: Maddî mânevî bütün ilişkileri koparma, müslümanlarla ilgilenmeme demektir. Eskiler buna kat-ı alâka derler. Kardeşler arasında, ciddî ve meşrû bir sebebe dayanmayan bir ilişki kesme, çok ciddî mânada bir bozgun alâmetidir.
Küsme, konuşmama: Çok farklı sebeplere dayalı olarak insanlar birbirlerine kızabilir, küsebilirler. Ancak bunun makul ve meşrû bir sürede sona erdirilmesi gerekir. Bu süre hadîs-i şerîfte en fazla üç gün olarak belirlenmiştir. Üç güne kadar küs durmanın hiç bir sakıncası yoktur, sanılmamalıdır. Onun da sakıncası vardır ama küsme olayı üç günü taşarsa, işte o zaman açıkca "haram" sınırına girmiş olur. Kişisel değil de tamamen dinî sebeplerle üç günden fazla küs durulabilir. Buna delil olarak, Tebük Seferi'ne mazeretsiz katılmayan Ka'b İbni Mâlik ve arkadaşlarıyla, haklarında âyet gelinceye kadar, Hz. Peygamber ve ashâbının elli gün küs durdukları gösterilmektedir. (Riyâzü’s Sâlihîn, 6.Cilt, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mukaddim: Arzu ettiğini öne alan, ileri geçiren, yakınlaştıran demektir.
Kısa Günün Kârı
Dinimiz Müslümanları kardeş ilân etmiştir. İslâm toplumu kardeşler toplumudur. Kardeşlik hukukuna ve kavramına ters düşen buğz, haset, sırt çevirme, ilişki kesme ve küsme gibi bütün duygu ve davranışlar yasaklanmıştır.
Lügatçe
vasıf: Nitelik.
"İki Gün Bir Değil" mail servisi bir ALTINOLUK hizmetidir.
Mustafa Okumuş - Dişli Kasabası - 21/02/2013,09:43:13
Selim Bir Kalple Yaşamak
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!” (Hümeze, 1)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Ashâbımdan kimse bana bir başkasından söz ulaştırmasın! Zîrâ ben sizin karşınıza (peşin hükümlerle değil) selîm bir kalple çıkmak istiyorum.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 28/4860)
Gerçekten gıybet, İslâm kardeşliğini bozan, toplum düzenini altüst eden, birlik ve beraberlik rûhunu öldürerek kalplere kin ve husûmet saçan büyük günahlardan biridir. Böyle olmakla beraber birçok kimse, câhilâne bir düşünce ile, söylediğinin gerçek olmasıyla kendisini avutur. Hâlbuki gıybet, esâsen gerçek olan bir kusurun söylenmesidir. Gerçek olmayanı söylemek ise iftirâdır. Bunu düşünmeyerek, bir kişinin, sözlerinin doğru olmasıyla tesellî bulması ve yanlış yolda devâm edip gitmesi, ne büyük bir gaflettir!
Rasûlullah (sav) bir gün (çarşıya) çıkmıştı. Birbirleri ile konuşup gülüşen bir topluluğa rastladı. Durup onlara selam verdi ve: “Lezzetleri gidereni çok anın!” buyurdu. Biz: “Lezzetleri gideren nedir?” diye sorduk. Peygamber (sav): “Ölümdür.” buyurdu. (Tirmizî, Zühd, 4; Nesâî, Cenaiz, 3; İbn Mâce, Zühd, 31)
Hasan Basrî gülmekte olan bir gence rastladı. Ona: “Oğulcuğum! Sırat köprüsünden geçtin mi?” diye sordu. Genç: “Hayır.” diye cevap verdi. Hasan Basrî: “Cennete mi gideceksin yoksa cehenneme mi, biliyor musun?” diye sordu. Genç: “Hayır.” dedi. Hasan Basrî: “Peki bu gülmek de neden?” diye sordu. Bu genç ondan sonra bir daha hiç gülerken görülmedi. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân 7.Cilt, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Adl: Çok adil olan, asla zulmetmeyen, kullarına da âdil olmayı, adaletle davranmayı emreden demektir.
Kısa Günün Kârı
Tevrat’ta şu ifadeler geçmektedir: Ey Âdemoğlu! Gözlerin yaş döktüğü zaman, gözyaşlarını elbisene silme; onu elinle sil. Çünkü gözyaşı rahmettir.
Lügatçe
âdil: Adaletli.
"İki Gün Bir Değil" mail servisi bir ALTINOLUK hizmetidir.
hatice tekeş - ŞİŞLİ/ İSTANBUL - 28/12/2012,22:50:38
1) Adlî ve idarî yargıda çalıştırılmak üzere;
a) EK-1/A listede yeri, sayısı, unvanı ve niteliği belirtilen, 6/6/1978 tarihli ve 7/15754
sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe giren “Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar” ile bu esaslarda değişiklik yapan 29/3/2009 tarihli ve 27184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararının 4 üncü maddesine göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesi kapsamında toplam 2.169 sözleşmeli zabıt katibi,
b) EK–1/B listede yeri, sayısı belirtilen ve genel idare hizmetleri sınıfında bulunan 7–12 dereceli kadrolara açıktan atama suretiyle toplam 694 kadrolu zabıt kâtibi,
alımı yapılacaktır, ilgililer adalet bakanlığının sitesinden gerekli şartları öğrenebilirler..
Ali OKUMUŞ - AFYONKARAHİSAR - 28/12/2012,13:52:25
1Ocak Tarihinin yeryüzünde islamın değil,isyanın yıbaşı olduğunu...Hertürlü haramın meşru sayılıp korkusuzca işleneceği bir gece olduğunu...Dualar ile Allaha yalvarılan bir gece değil,isyanlar ile Allaha sırt çevirilen bir gece olduğunu...Camilerin değil,meyhanelerin,fuhuşhanelerin dolduğu bir gece olduğunu...Allahı hiçe sayarak işlenen toplu isyanların nımete değil belaya sebep olacağını...Tv.başında isyanlara seyirci olanların,isyankarları tehdit eden belaya ortak olduklarını,İslami Yılbaşı olan 1Muharremi unutupda küfrün yılbaşısı olan 1 Ocağı günler öncesinden heyecan ile beklayip Tv.karşısında sabahlamanın ecdadın kemiklerini sızlatan büyük bir gaflet olduğunuElinde piyango bileti kulağında isyan cümleleri,kalbinde haramlara karşı muhabbet ile geçirilen bir gecenin Ahiretde feryat dolu pişmanlıklar neden olacağını kimliğini kaybetmemiş bir müslümanın kendisi ve ailesini böyle bir rezaletden muhafaza etmesi gerektiğini sakın unutmayınız... Ömründen bir yıl daha eksildiğini bilip,eksilen ömrü içinde Allahın ve Rasülünün hoşnut olmayacağı işleri yaptığını düşünüp gözyaşı döken gerçek müminler selam olsun......